Avucumun içinde bir kuş var benim, sıkmaktan da korkuyorum onu, sevmekten de. Uçup gitmesin diye bakamıyorum bir türlü, okşayamıyorum beyazla siyah arasında gidip gelen kararsız tüylerini. Sevemiyorum gönlümce dilediğimce, sırf gitmesin diye. Ama orada biliyorum, hiç sevmesem de gönlümce yanımda hep. Biraz sıkıyorum elimi, biraz gevşetiyorum ama hiç bakamıyorum gözlerine, sadece avucumda, orada olduğunu bilerek uyuyorum, rahat uyanıyorum.
Avucumda bir kuş vardı benim. Sıkmaktan korkarak gevşetiyordum avuçlarımı, kaçmasından korkarak sıkıyordum. Sevemiyordum hiç, korkumdan. Ama biliyordum orada, seviyordum onu orada oluşunu, yetiniyordum. Benimdi, sevmesem de griyle siyah arası kararsız tüylerini. Bir gün sevme isteğim öyle karşı konulmazdı ki açıverdim avucumu.
Yok... Gitmiş, çoktan uçup gitmiş, kaçıvermiş. Kaçıp gider korkusuyla bir kere okşayamadığım kararsız saçlarını, zaten hiç orada değilmiş. Anladım ki onu bir başkası sevmekteymiş, ama kızamadım çünkü o zaten hep öyle sevilmeliymiş. İnsan günün birinde kaçıp gider korkusunu bırakıp var olan her saniyeyi bir bülbül şakımasıyla geçirmeliymiş.
Avucumda bir kuş vardı benim, şarkısı kulaklarımda değil, yüzü silinmekte hafızamdan.
Avucumda bir kuş, artık sesi bile gelmez uzaklardan.