24 Eylül 2010 Cuma

kaçış

Gitmeli buradan, bırakmalı, terk etmeli, canını acıtmalı birilerinin, birilerinin aklına bile gelmezken, her zamanki gibi... Kokularını, kırmızı rujlarını, içli nefes alışlarını, tüm yarım yamalaklarını alıp kaçmalı, nefretini bile tattırmamalı "onlara", yutkunmalarını bile bırakmamalı...

Saçlarını başka yerlerde ağırtmalı artık, başka dillerde ağlamalı, başka bedenlerde yaralanmalı.

Gitmeli buralardan, yarın sabah güneş doğduğunda, her şey aynıyken burada, hiç kimse farkında değilken bu gidişin, başka bir sabaha uzanmalı, başka bir şehirde uyanmalı

22 Eylül 2010 Çarşamba

yokluk

Sabah uykularından sensiz uyanmak var, dünyayı yalnız görmek yeniden, kurumuş çiçekleri atmak ve açmak pencereleri, eşyalarını toplayınca yenilerine yer kalması ve uzaması özlenen arkadaş sohbetlerinin.

Avuntunun anlamsızlığı senden mi ibaret, kendinden mi

21 Eylül 2010 Salı

"belki gelmem"

seni öylece bıraktığım yerde bekle beni, gitme sakın
aklım karışık benim, gidip ağlayacağım bir süre

16 Eylül 2010 Perşembe

git/me

gitmeli misin şimdi, gitmeli misin sahiden
hani kalsan bile hiçbir sorunun cevabı etmezken artık
yaralara iyi gelmezken, uykusuzluğa ilaç değilken,

ya gidemezsen??

4 Eylül 2010 Cumartesi

karmaşa

fotoğraflara baktım da sanki o benim kendim
benzemiyoruz bile oysa, o sarışın ben esmerim

3 Eylül 2010 Cuma

Olmadığın zamanlara bak, tepetaklak

İlhan İrem'in "Bitti" şarkısını dinleyebilir mi bu yazıyı okuyan?

"nereye gidersen git ama sakın bitti deme"

1 Eylül 2010 Çarşamba

Rüya

Kapkaranlığın ortasında duran bu apaydınlık yüz, tanıyorum seni bir yerden, çok eskilerden. Yüzün değişmiş, çirkinleşmişsin bir hayli, aynı adam değilsin şimdi sen
Ama beklediğini bulmuş olmalısın, umarım sen şimdi hep istediğin yoldasın
O yol kesişmez benimkiyle, giderken bunu bilseydin eğer kalır mıydın?

Yine de gördüğüme sevindim, kısacık bir rüya da olsa karşıma çıktığın yer
Şimdi şu rüyayla verdiğin mutluluğu, hiç bir gerçeğin bana veremeyeceğini bir kere daha gösterdin kaç yıl sonra, farkında mısın?

Kendine iyi bak, havalar kötü gidiyor, bu mevsim pek yaramaz sana
Bir de hep gül olur mu? Gülmeyi en çok sana yakıştırırdım ben, hatırlarsın

Sahi merak ediyorum sen bunca zaman sonra bir iyilik edip de karşıma çıkmaz mısın?

22 Temmuz 2010 Perşembe

hayal

İlk okul öğretmeninin sorduğu "en çok kimi seviyorsun" sorusunun cevabı olasım var, birilerinin. Aklına gelesim var gece yarılarında. Zaten yeterince uzamış uykulu sohbetleri daha da uzatasım var. Kalbini kırasım var, benden başka kimsenin iyileştiremeyeceği yaralar açarken. Kanadığını göresim var yeterince yakınında değilken. Yaralarımın üzerine ten tuzu basasım var ve kanatasım yeniden. Eskileri çıkarıp atasım var dolaplardan, hayatımın orta yeride yer açasım var, onsuzken yaşayacağım yalnızlığa, görsün diye yokluğundaki yenilgilerimi, gelsin doldursun diye boşluklarımı, ve çukurlaştırsın diye gamzelerimi bekleyesim var şimdi.

29 Haziran 2010 Salı

biraz biraz


Ne anlama geliyorum ben senin için, bir anlama mı gelmeliyim sende, kendimde yeni anlamlar yaratabilmek için. Bir anlamı mı olmalı yaşananların, yaşanmayanların? Cevapları nerede aramalıyım ben peki, aramalı mıyız ya da? Yoksa onlar mı bizi bulmalı sahiden doğru zaman gelince?

Yürünmek için mi bu yollar, birlikte yürünmek için mi yeşil bu kadar? Boşversek olmaz mı bu yolun sonunda ne var? Sonsuz bir yeşil duygusu içine sonsuz mavileri sığdırsak. Sığmasak biz, durmasak...

Bir yağmur var dışarda aklım başım ıpıslak...

***

Ne için başlanmıştı bu yazıya, kimi için bitirildi?
Başlangıcı olmayanın sonu olabilir misin peki sen, benimleyken?
merak ediyorum da cesur musun acaba, söylediğin kadar, gerçekten?

Söylemiş miydim sahi, gözlerinin kenarındaki kırışıklıklar ne güzel, sevdim onları ben...

25 Mayıs 2010 Salı

bitmeyen

bitmemiştir belki daha,
gidilecek yol vardır
söylenecek söz vardır

yanmıyordur belki şimdi
yüreğimde köz vardır

24 Mayıs 2010 Pazartesi

hikaye

...Önceleri/ en önce...
En başta ben vardım, yalnız kendim, suskun muydum hatırlamıyorum, şımarıktım ama. Küçücüktüm. Şımarmanın ötesinde ne düşünebilirdim ki. Hevesimi gizleme çabasındaydım ya, hatırlamıyorum bile şimdi neye heveslendiğimi..

Ben önceleri sadece kendimden ibarettim
Sonrasının melankolisine akıl bile erdiremezdim

...Önceleri/ daha sonrası...
Sonra bir ses duydum. içimde bir yerlerde. Şımarıklığım da geçti ama bu sefer şaşkınlığımdan durdum. Yolda yürümeyi de seviyordum ama tedirgindim yolun akışından. “Bu yol nereye gider” diyen yanım, akışa inananla çarpışıyordu. Ben susuyordum öyle olunca.Öyle olunca kızıyordum ben. Kime ki? Kendime galiba.

Şundan emindim sadece, birlikte neyse ortaya çıkardığımız şey, hani ikimizin toplamı, "biz" yani, sevdim onu ben. İnandım da galiba. Çok korktuğumu istiyordum, daha çok korkuyordum sonra

...Sonra/ Bir zaman...
Sonrasını birkaç cümleden fazlasıyla anlatamam korkarım, uyanınca anlatılamayan her rüya gibi. Kabus demek istedim ama yine melankoliye sayılmasından korkarım. Rüyanızda ne kadar korktuğunuzu bilirsiniz de hani uyanınca o dehşeti anlatmak bir türlü mümkün olmaz ya, sıradan gelir herkese, bütün bir gece uğraştığınız ne varsa. Şimdi bir açıklamam yok “olması da imkansız”… Tamamen zamanlama meselesiydi. Akıl sır erdirilemezdi

...Daha sonra...
Geliverdim. gelişimi sevdim. Hepsi bu. Gelivermiştim oysa ben. Birikmiş bir bulutun son durağıymışım, öyle görünmüş. Halbuki ben sadece, çıkagelmiştim. Yüklenebilecek tüm anlamların ötesindeydim. Sıradan şeyler bekleniyormuş benim yerime, sıradan bir şey olsaymış keşke gelen diyerek içimden o günü bitirdim

...Şimdi...
Büyüdüm sayılmaz, büyümedim hatta, biliyorum. Ama zaman geçti işte. Pek çok şey geçti, “geçer” denenler geçti, geçmeyenler kaldı. Büyümedim ben, sadece bana kalanlar arttı. Yine tedirgin olabilirim, yeniden kızabilirim yola, yeniden kaybedebilirim her şeyi ve en baştan başlayabilirim. Binlerce okuduğum bir şiiri hiç okumamış gibi sevebilirim. Her şeyi yeniden karıştırabilirim. Gidemem belki ama gitmeyi isteyebilirim.
İşin aslı şu:
Yeniden burada bekliyordum bir süredir “biz”i galiba, bir iskelede bekler gibi
Bir çay daha içerek
Ve deniz kenarı sanki

Yağmur... O zaten hiçbir zaman dinmedi

4 Mayıs 2010 Salı

sızı


çok kanadım vaktinde
çok kanattım insanları

ve biliyorum bütün o uykusuz geceleri, yorgun sabahları, tuhaf rüyaları

geçti mi peki? Sanmıyorum

geçmediğini de sanmam pek

vardır elbet bunu da bir anlayan

şimdi üzülmeli miyim sizin için, hanginiz için? Hangimiz için hatta...

Yarası olan sızlar tamam, peki ya yarası olmadan sızlayan?

29 Nisan 2010 Perşembe

ses

biri içini öyle kaplar ki çocukça şiirler yazasın gelir,
duymasın da istersin, duysa da yetinmezsin

bir şey

benim için yaratılmamıştı o
hep benim için beklemiyordu orada
büyüyordu, mutluydu, yaşıyordu, ama benimle değil, benim için değil, ben olduğum için değil

sonra ben çıktım karşısına
her şey değişmedi
gün farklı doğup farklı batmıyordu hala
hala farklı değildi kuşların ötüşü
ama tek bir şey değişti
o tek bir şey de bize yetti.

13 Nisan 2010 Salı

KUŞ


Avucumun içinde bir kuş var benim, sıkmaktan da korkuyorum onu, sevmekten de. Uçup gitmesin diye bakamıyorum bir türlü, okşayamıyorum beyazla siyah arasında gidip gelen kararsız tüylerini. Sevemiyorum gönlümce dilediğimce, sırf gitmesin diye. Ama orada biliyorum, hiç sevmesem de gönlümce yanımda hep. Biraz sıkıyorum elimi, biraz gevşetiyorum ama hiç bakamıyorum gözlerine, sadece avucumda, orada olduğunu bilerek uyuyorum, rahat uyanıyorum.

Avucumda bir kuş vardı benim. Sıkmaktan korkarak gevşetiyordum avuçlarımı, kaçmasından korkarak sıkıyordum. Sevemiyordum hiç, korkumdan. Ama biliyordum orada, seviyordum onu orada oluşunu, yetiniyordum. Benimdi, sevmesem de griyle siyah arası kararsız tüylerini. Bir gün sevme isteğim öyle karşı konulmazdı ki açıverdim avucumu.

Yok... Gitmiş, çoktan uçup gitmiş, kaçıvermiş. Kaçıp gider korkusuyla bir kere okşayamadığım kararsız saçlarını, zaten hiç orada değilmiş. Anladım ki onu bir başkası sevmekteymiş, ama kızamadım çünkü o zaten hep öyle sevilmeliymiş. İnsan günün birinde kaçıp gider korkusunu bırakıp var olan her saniyeyi bir bülbül şakımasıyla geçirmeliymiş.

Avucumda bir kuş vardı benim, şarkısı kulaklarımda değil, yüzü silinmekte hafızamdan.

Avucumda bir kuş, artık sesi bile gelmez uzaklardan.

22 Mart 2010 Pazartesi

belki

Bir yaram olabilir benim belki
kanamasa da, kapansa da tamamen, durabilir belki derinlerde bir yerlerde
görünmese de açığa vurabilir benim suskun yanımı
söyletebilir belki bırak dağınık kalsın cümlelerini ve inkar edebilir söylediklerini
yaralayabilir belki birini, birilerini, yeniden açmamak için kendini
çıkmamak için bir daha gün ışığına

belki bir yaram olabilir benim
ve günün birinde sızlayabilir belki yeniden

20 Mart 2010 Cumartesi

tembellik etme hakkı

Ankara - İstanbul arasında mekik dokumaktan hayli yorulmuş olan ben uzun zaman sonra bugün ilk defa şöyle güzelce tembellik edebildim
Bütün gün bir şeyler atıştırmak suretiyle House'dan peşpeşe 8 bölüm izledim
ve şimdi dokuzuncuya başlayabilirim :))

19 Mart 2010 Cuma

serzeniş

Sabahtan beri dilime dolandı şarkı, nereden geldiyse aklıma "masumsun sen, bana göre benimse kırk tilkiyle şu beynimde" ve en sevdiğim kısmı geliyor, "ne işim var savaşlarda boyalarla gözlerimde"

Kendimi seviyorum ki ben, şıkır şıkır kolyeler takıp ayna karşısında geziniyorum,
bunalım kadını mıyım, evet bazen çok feci dalabiliyorum kendisine, ama sonra ne oluyor, Madam Despina'ya gidip yine kendisinin şerefine kadeh kaldırıyorum, "yanında bi ince Müzeyyen Abla". Kocaman fotoğraf makinemi gözüme dayayıp kafamda daha büyük bir şapkayla kuşları yemlerle kandırarak fotoğraflarını çekiyorum, gülüyorum, kendi kendime konuşuyorum, sonra yine gülüyorum. Fotoğraf makinem taşıdıkça ağırlaşıyor, ben gittikçe hafifliyorum.

Hava da güzel bugün İstanbul'da hemen atasım var kendimi yollara
bir de şu erguvanlar vaktini beklemeden açsa...

"biraz sev sakinleştir, sevgilinim ben işte
boşver sev sakinleşir, sevgilin serzenişte"

17 Mart 2010 Çarşamba

Çiçek


Sana bir şey söyliyim mi, akıp gidiyor hayat.
Kimin gittiği, kimin kaldığı ne yaşandığından bağımsız, öyle kendi başına, sadelikle akıp gidiyor.
Bakma sen, bir kere daha açsa da o çiçek aynı ağacın aynı dalında, o hiç aynı çiçek olmuyor.

15 Mart 2010 Pazartesi

düşman

Şimdi anlıyor gerçeği küçük
ilk defa görüyor, şaşırıyor
ne bekliyordun peki diye soramıyorum ben ona, anlamaz beni, neydi derdi bilemiyorum.
Yine de gülüp geçemiyorum tabii

öyle tanıdık ki şimdi uzaktan gelen bu çığlık
ben onu anlarım ama o kimseyi anlayamaz şimdi

düşmanım o benim
ezeli ve ebedi

amaç

Birine dair yazabiliyorsam ben tek, o biri gidince ne olacak peki? Gitmemeli mi sırf ben sürdürebileyim diye?

8 Mart 2010 Pazartesi

günlerden öyle bir gün


"uzandım usulca cigarama;
yavan ömrüme katık.
ben o gün öldüm gülüm,
bir daha ölmem artık."
M. Altıok

27 Şubat 2010 Cumartesi

kıyı

"kazanmanın bilgisini anlar anlamaz bırakmalı insan oyunu
yenilmenin değil
yenmemenin hikayesi bu."

Ece T.

26 Şubat 2010 Cuma

mevsimsiz

değdi mi bilemiyorum
değmediğini de söyleyemem şimdi

istediğim uzaklara hiç gidemedim tamam da
sevdiğim yakınlarda neden kalamadım peki?

23 Şubat 2010 Salı

imkansız

Ben gidemiyorum bazen
ama ardıma bakmaktan korktuğumdan
kalamıyorum da

Ben bilemiyorum bazen
çok uzağındayım seslerin yine de aklımdan
silemiyorum

Ben sevemiyorum bazen
hak etmekle ilgisi yok, bir nedeni vardır belki ama
bilemiyorum

Ben bitemiyorum bazen
hiçlik var oysa sonunda
ve ne kadar istesem de kaybolup karanlığa
yitemiyorum

Ben susamıyorum bazen
biliyorum manasız
biliyorum yaramaz işe ama
susamıyorum

Ben yoruluyorum bazen
elimden kaçıveriyor ne varsa istediğim
tutamıyorum

21 Şubat 2010 Pazar

yeni

pek çok kere zamanın içinde kaldım ben
pek çok kere kaçtım
pek çok kere kendime daldım.
çok tekrar ettim kendime o çok sevdiğim kitabın o kendime çok yakıştırdığım cümlelerini
çok fazla ardıma baktım
çok fazla uzakta kaldım
çok fazla tutuştum yandım
geceleri saydım
günleri saydım
dakikaları... saniyeleri

uzatmak niyetinde değilim şimdi
ben her şeyi nasıl yaşanması gerekiyorsa öyle yaşadım
öyle yaşamayanlar şimdi derdine yansın
çünkü ben o defteri iyisiyle kötüsüyle çoktan kapattım

28 Ocak 2010 Perşembe

bembeyaz

Müthiş bir beyaz kapladı Ankara'yı,
bekletti bizi bu kadar ama öyle güzel geldi ki, kızamadık hiç

durmasın hiç olur mu?
yani biraz durmasın da sonra durabilir
ya da birazdan fazla durmasın sonra bi daha düşünelim

27 Ocak 2010 Çarşamba

üçtür beştir

Yorulmuşum ben, onu fark ettim
Yıllardır bir halayda hem de başı çekiyormuşum gibi hissettim kendimi bu sabah tek gözüm açık ayak yordamıyla köpekli terliğimi bulmaya çalışırken
Hayır üstelik kolbastı kıvamında şarkılar eğliğinde başını çektiğim halayda da tek başımayım korkarım.

İlgili merciilerden önemle rica ediyorum.
Bütün kışı, kazağımı parmak uçlarıma kadar çekip, üstümde battaniye, şöyle güzel ışık alan bir yerde burnumu üzerine kazak çekilmiş iki elimle sıkıca kavradığım çay bardağına sokarak güzel filmler izlemek suretiyle geçirmek istiyorum.
Bilgilerinize saygılarımla arz ederim efendim.

25 Ocak 2010 Pazartesi

kalabalık

sevmiyorum ben hiç birinizi
seni... ve senin hayatıma getirdiğin kimseyi...

11 Ocak 2010 Pazartesi

melankolik...

“Seninle az az olmak var” diye bir dize geliyor aklıma, eğer varsa böyle bir dize, uydurmadıysam, ya da bir dizeyi alıp kafamda yeniden yazmadıysam, unutup asıl halini, bazı oluşların, olmayışların… Olamayışların...

Biliyorum. Bildim. "Niye/ydi ki?" diye de düşündüm.. "Düşündünüz mü hiç niye?", diye de düşündüm. Tuhaf duygudur: Önce unuttum ben bu seni: Senin sesini, unuttum.. Unuttum, bir deniz feneri olduğunu, aydınlığından da korkulan...

Bunu ben istemiş olmalıyım: Korkutucu olanı, bakmayı çok, bir de susmayı.. Parlaklığın mı gözlerimi alan, yoksa göze aldığım mı..?

Yanmadım hiç!

Bir kıyıdayım şimdi, sonsuz bir incelik duygusu içimde. Aklımdan neler neler geçiyor... Sırası gelmeyen, sırası gelip de geçen herşey gibiyim. Her şey ağır çekim, bir tek ben görüyorum sanki bütün olmayıp biteni.. Kıpkırmızı bir düşün içindeyim. Adım atmayışımı, hayatın süzülüşünü izleyişimi, öylece kendi haline bırakışımı her şeyi uzaktan izliyorum... Kırmızı bir düşün içinde...

Biliyorum, bir gün ben, hüzne yer vermeden ve bulaşmadan kedere, yaşamayı öğreneceğim bu düşü...

Ama... "Değil daha, vakit var daha..."

7 Ocak 2010 Perşembe

damla

...sonra bir ucundan yağmur başladı...

6 Ocak 2010 Çarşamba

ayna

öyle garip birşey oldu ki, hani hiç olmaması gereken... öyle tuhaf ki... aslında imkansız gibi..
eski günleri hatırlattı bana bu davetsiz gelen, bu bir türlü gitmek bilmeyen
eski günleri hatırlattı, eski yeminleri, sözleri, eski düşleri... Birlikte yürünen yollara bir başına bakarken duyulan garip sesleri. Hani almaya çalıştıkça her biri boğazını yakan nefesleri.

Bir şey olur sonra... Çok zaman geçtikten sonra. Yine acır nefesin. Gidenin ardından değil bu sefer, kendinin ardından, kendinde olup da bir türlü gidemeyenin ardından.

Sen ne kadar usta olursan ol, unutmak sanatında, hayat da işte o kadar ustadır sana yeniden hatırlatmakta.

5 Ocak 2010 Salı

dinle

yak hadi tüm köprüleri
yırt at ne varsa seni geçmişe bağlayan, geçmişi sana
kurtul her neyse seni ona bağlayan, onu başkasına, başkasını sana
unut ne kadar üzüldüğünü, ne kadar üzdüğünü, nerede kaldığını, neye sarıldığını

vazgeç
tam yeridir
burası orası işte
hep beklediğin, hep olması gereken

kurtul her şeyden ve yalnız kal
yalnız sen kal
yalnızlığınla kal
bir kere olsun sadece kendi nefesini al

bırak herkes gitsin, sana sarılanlar, sarıldıkların, hepsi...
burası başladığın yer, yeniden başla...

en çok tükettiğinsin kendin,
şimdi gecenin içinde yine birtek sensin
yapabilirsin
beni dinle...
yapabilirsin...

4 Ocak 2010 Pazartesi

hoş geldin

"Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızdaydı boşluğun" N. H. R.

gelen giden yok aslında

Nasıl gidiyor hayat? Peki hangi hayat? Off zor soruların sırası mı şimdi?

"dinleyip diyecek çok
fakat uzun söze vaktimiz yok."