28 Ocak 2010 Perşembe

bembeyaz

Müthiş bir beyaz kapladı Ankara'yı,
bekletti bizi bu kadar ama öyle güzel geldi ki, kızamadık hiç

durmasın hiç olur mu?
yani biraz durmasın da sonra durabilir
ya da birazdan fazla durmasın sonra bi daha düşünelim

27 Ocak 2010 Çarşamba

üçtür beştir

Yorulmuşum ben, onu fark ettim
Yıllardır bir halayda hem de başı çekiyormuşum gibi hissettim kendimi bu sabah tek gözüm açık ayak yordamıyla köpekli terliğimi bulmaya çalışırken
Hayır üstelik kolbastı kıvamında şarkılar eğliğinde başını çektiğim halayda da tek başımayım korkarım.

İlgili merciilerden önemle rica ediyorum.
Bütün kışı, kazağımı parmak uçlarıma kadar çekip, üstümde battaniye, şöyle güzel ışık alan bir yerde burnumu üzerine kazak çekilmiş iki elimle sıkıca kavradığım çay bardağına sokarak güzel filmler izlemek suretiyle geçirmek istiyorum.
Bilgilerinize saygılarımla arz ederim efendim.

25 Ocak 2010 Pazartesi

kalabalık

sevmiyorum ben hiç birinizi
seni... ve senin hayatıma getirdiğin kimseyi...

11 Ocak 2010 Pazartesi

melankolik...

“Seninle az az olmak var” diye bir dize geliyor aklıma, eğer varsa böyle bir dize, uydurmadıysam, ya da bir dizeyi alıp kafamda yeniden yazmadıysam, unutup asıl halini, bazı oluşların, olmayışların… Olamayışların...

Biliyorum. Bildim. "Niye/ydi ki?" diye de düşündüm.. "Düşündünüz mü hiç niye?", diye de düşündüm. Tuhaf duygudur: Önce unuttum ben bu seni: Senin sesini, unuttum.. Unuttum, bir deniz feneri olduğunu, aydınlığından da korkulan...

Bunu ben istemiş olmalıyım: Korkutucu olanı, bakmayı çok, bir de susmayı.. Parlaklığın mı gözlerimi alan, yoksa göze aldığım mı..?

Yanmadım hiç!

Bir kıyıdayım şimdi, sonsuz bir incelik duygusu içimde. Aklımdan neler neler geçiyor... Sırası gelmeyen, sırası gelip de geçen herşey gibiyim. Her şey ağır çekim, bir tek ben görüyorum sanki bütün olmayıp biteni.. Kıpkırmızı bir düşün içindeyim. Adım atmayışımı, hayatın süzülüşünü izleyişimi, öylece kendi haline bırakışımı her şeyi uzaktan izliyorum... Kırmızı bir düşün içinde...

Biliyorum, bir gün ben, hüzne yer vermeden ve bulaşmadan kedere, yaşamayı öğreneceğim bu düşü...

Ama... "Değil daha, vakit var daha..."

7 Ocak 2010 Perşembe

damla

...sonra bir ucundan yağmur başladı...

6 Ocak 2010 Çarşamba

ayna

öyle garip birşey oldu ki, hani hiç olmaması gereken... öyle tuhaf ki... aslında imkansız gibi..
eski günleri hatırlattı bana bu davetsiz gelen, bu bir türlü gitmek bilmeyen
eski günleri hatırlattı, eski yeminleri, sözleri, eski düşleri... Birlikte yürünen yollara bir başına bakarken duyulan garip sesleri. Hani almaya çalıştıkça her biri boğazını yakan nefesleri.

Bir şey olur sonra... Çok zaman geçtikten sonra. Yine acır nefesin. Gidenin ardından değil bu sefer, kendinin ardından, kendinde olup da bir türlü gidemeyenin ardından.

Sen ne kadar usta olursan ol, unutmak sanatında, hayat da işte o kadar ustadır sana yeniden hatırlatmakta.

5 Ocak 2010 Salı

dinle

yak hadi tüm köprüleri
yırt at ne varsa seni geçmişe bağlayan, geçmişi sana
kurtul her neyse seni ona bağlayan, onu başkasına, başkasını sana
unut ne kadar üzüldüğünü, ne kadar üzdüğünü, nerede kaldığını, neye sarıldığını

vazgeç
tam yeridir
burası orası işte
hep beklediğin, hep olması gereken

kurtul her şeyden ve yalnız kal
yalnız sen kal
yalnızlığınla kal
bir kere olsun sadece kendi nefesini al

bırak herkes gitsin, sana sarılanlar, sarıldıkların, hepsi...
burası başladığın yer, yeniden başla...

en çok tükettiğinsin kendin,
şimdi gecenin içinde yine birtek sensin
yapabilirsin
beni dinle...
yapabilirsin...

4 Ocak 2010 Pazartesi

hoş geldin

"Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızdaydı boşluğun" N. H. R.

gelen giden yok aslında

Nasıl gidiyor hayat? Peki hangi hayat? Off zor soruların sırası mı şimdi?

"dinleyip diyecek çok
fakat uzun söze vaktimiz yok."