14 Ekim 2009 Çarşamba

yurovizyon ve yagudin

Geçen sene eurovision izleyişimiz geldi aklıma birden. Pek eğlenceliydi gerçekten de. Önce sokak ortasında bağırarak "deli"yi söylemiştik. Eve döndük programı izledik. Çocukluğumdan beri severim bunu ben. Eurovision izle en beğendiklerini seç ailece, puanla... Ama sonra puanlama kısmını asla izleyeme, uyuyakal... Evet, uykulu bir çocukluktu :)

Neyse geçen sene sonuna kadar izledik, bize haksızlık yapıldığına kanaat getirdik ve huzurla uyuduk... Evgeni var ama kardeşim, oyları hep o topladı. Haksızlık. Şarkıyla mı kapışıcaz Evgeni'yle mi? Bizim boyumuzu aşar o abi...

Evgeni'yi sevemedim ben bir türlü. Yaptığı işi takdir etmek bambaşka, şahane işler çıkarıyor farkındayım, tekniği mükemmel ama hep Yagudin'i sevince, rakiplerini sevmemek gibi bir hal alıyor durum, hele ki bu rakip gidip sizin adamınızın hocasını elinden almışsa. Tamam tamam hadi bahaneleri sıralamayın şimdi bana. Alkoldür filan,biliyorum bunları. Ama benimki duygusal bir bağ ve bilirsiniz ki mantık geçersiz kalıyor böyle durumlarda. Hele Yagudin'in "The man in the iron mask"teki performansını izledikten sonra tekniğinin de Evgeni'den iyi olduğunu söyleyip daha da ileri gidebilirim.
Zafer Akyol da söyler dururdu "ders niteliğinde hareketler bunlar sayın seyirciler" diye. Ki Evgeni daha iyi bir tekniğe sahip olsa dahi, sanırım dünya üzerinde hiç bir adam (Gwendal Peizzerat ile birlikte) buza Yagudin'den daha fazla yakışmayacak.

Beklediğimden daha buzlu bir yazı oldu bu. O halde size beni ilk izlediğimde ağlatmış bir seri göstereyim. İzleyin, tüyleriniz diken diken olmazsa gelin hesabını sorun

buyurun buradan izleyin

Bu kadın da benim sevme kriterime uyanlardan. Hikayeyi biliyor musunuz, şimdi bu kadın birlikte kaydığı adamla nişanlı (adını burada zikretmek dahi istemiyorum) sonra bu efendi, başka bir kadın için bunu terkediyor ve kariyerini de o kadınla sürdürüyor. Peşinden Maria Gwendal'a bir mektup yazıyor birlikte çalışalım diye ama Gwendal zaten biriyle çalışıyor. Efendim sonrasında Gwendal'ın birlikte çalıştığı abla sakatlanıp buzlara veda edince bunlar birlikte çalışmaya başlıyorlar. 98- 99 da gayet güzel işler yapıyorlar (gözümle gördüm) ama asıl bomba 2000 yukarıda izlemiş olduğunuz seri. İnanılmaz değil mi? Hem de rakipleri kimler, Maria'yı terkeden o aklıevvel ve onun karısı olan "öteki" kadın. E onlar bir zahmet ikincilikle idare ediveriyorlar. (ekşi entrysi gibi oldu bu di mi, yeri gelmişken onu da söyleyeyim: depeyi özledik be anacım)


Dur dur konu nereden nereye geldi. Ben diyorum yani hayatım bununla geçti. Yemeğin tabağımda kalan kısmına üzülerek, toka kutusundan takmadığım tokaların kırıldığını düşünerek. Kabul ediyorum, bir çeşit obsesyon bu da.

Bitsin artık bu yazı, belli ki bir yere ulaşmayacak

o halde

- la grèce douze points
- grecee twelve poiiints!
- ve on iki puan buradan da Yunanistan'a gidiyor sayın seyirciler

sevgiler

(alexei, her yarışmada seni daha çok özlüyorum)

2 yorum:

  1. ama ama eurovision la buz pateni mi karışmış ben mi karışığım siz mi yaf?

    YanıtlaSil
  2. evet evet kesinlikle herşey birbirine girmiş

    baştan uyardım ama ben, sayfanın adını karmakarışık koyarak :))

    azıcık derli toplu olabilseydim hayat benim için çok daha kolay olacaktı

    YanıtlaSil